User
Write something
Pinned
Skool Nasıl Bir Platform?
Skool ile ilk kez Auroria aracılığı ile tanıştıysan eğer, bu platformu nasıl kullanacağını kısaca anlattığım videoya "Buradan Başla!" modülünden ya da hızlıca aşağıdaki linkten ulaşabilirsin. 👉 Skool Nasıl Bir Yer? 👈
8
0
Pinned
🎉 HOŞ GELDİN! (Buradan Başla!)
Auroria Topluluğuna katıldığın için ben çok mutluyum ve kendin için seni de tebrik ediyorum. Artık yalnız değilsin. Seninle aynı yolda yürüyen, farkındalıkla gelişmek isteyen, gerçek anlamda dönüşüm arayan bir topluluğun parçasısın. 🔑 İlk adımın hazır: Senin için özel olarak hazırladığım, sana rehber olacak “Buradan Başla” ilk modülünün ilk eğitimi "Auroria’ya Hoş Geldin!" eğitiminin linkini burada paylaşıyorum. Bu toplulukta seni nelerin beklediğini, bu topluluktan en verimli şekilde nasıl faydalanabileceğini ve adım adım nasıl ilerleyeceğini anlattığımız Hoş Geldin videosu seni bekliyor. 📽️ Videoyu izlemek için tıkla. 👉 [Auroria’ya Hoş Geldin! eğitim linki] İyi ki geldin. İyi ki buradasın. Hazırsan, başlıyoruz. 🚀
🧠 Duygu mu, His mi? Bedenin ve Zihnin Gizli Dilini Çözüyoruz
"Duygularınla Savaşma, onları dönüştür", dedik. Peki duygu nedir, his nedir? Günlük hayatta sıkça birbirinin yerine kullandığımız, ancak kökenleri ve beyindeki işleyişleri bambaşka olan bu iki kavramın derinliklerine inmek istiyorum: Duygu ve His. Bazen içimizde bir sıkıntı hissederiz ama adını koyamayız ya da kalbimiz küt küt atar ama nedenini o an bilemeyiz. İşte bu anlarda bedenimiz ve zihnimiz aslında farklı diller konuşuyor. Gelin bu dili birlikte tercüme edelim. 👇 1. Kelimelerin Bilge Kökenleri: Hareket vs. Temas 📜 Etimolojiye baktığımızda atalarımızın bu farkı yüzyıllar önce sezdiğini görüyoruz. - Duygu (Emotion): Latince "Emovere" kökünden gelir; yani "dışarı hareket ettirmek, çalkalamak." Duygu, bizi harekete geçiren biyolojik bir yakıttır. 🏃‍♂️ - "Duygu" kelimesi, Türkçe'nin en eski köklerinden biri olan "duy-" fiilinden türetilmiştir. Eski Türkçe metinlerde (örneğin Kutadgu Bilig) bu kök, sadece işitmek değil, genel olarak "sezmek, farkına varmak" anlamında kullanılır. "-gu" eki ise fiilden isim yaparak, bu sezme eyleminin sonucunda oluşan durumu tanımlar. Yani duygu, dış dünyadan gelen verilerin (ses, görüntü, olay) iç dünyamızda yarattığı yankıdır 👂. - His (Feeling): Arapça "Hss" ve İngilizce "Feeling" kelimeleri "dokunmak, fiziksel temas etmek" köklerine dayanır. "Feeling" (His) ise Proto-Cermen dilindeki "foljan" ve Eski İngilizce "felan" köklerinden gelir; bu da "avuç içiyle dokunmak, yoklamak" demektir. Tıpkı Arapça'daki "his" gibi, "feeling" de fiziksel bir temas kökene sahiptir. Almancadaki "Gefühl" de benzer bir dokunsal kökene (fühlen) dayanır. - Özetle; etimolojik olarak "emotion" bir eylem ve hareket iken, "feeling" ve "his" o hareketin üzerimizde bıraktığı dokunsal izlenimdir. 🌍 2. Nörobilim Ne Diyor? Beden Konuşur, Zihin Tercüme Eder 🧬 Ünlü nörobilimci Antonio Damasio'nun çalışmalarına göre; - Duygu (Bedenin Tiyatrosu): Bir olay karşısında (örneğin ormanda bir ayı gördüğünüzde veya hoşlandığınız kişiyi gördüğünüzde) bedeninizin verdiği otonom ve bilinçdışı tepkidir. Kalp atışınız hızlanır, avuçlarınız terler. Bu, amigdala tarafından yönetilen hayatta kalma programıdır. ⚡ - His (Zihnin Perdesi): Beyniniz bu bedensel değişimleri fark edip, "Şu an kalbim çarpıyor, demek ki korkuyorum" diye etiketlediğinde his oluşur. Yani hissetmek, bedensel duygunun zihinsel farkındalığıdır. 🧠🎭
1
0
DUYGULARINLA SAVAŞMA, ONLARI DÖNÜŞTÜR! 💫
Korkutucu, sıkıcı ya da rahatsız edici bir durumla karşılaştığında nasıl tepki veriyorsun? Böyle anlarda kendini sosyal medyada gezinirken, mutfağa gidip kahve yaparken ya da bir anda başka işlerle oyalanırken mi buluyorsun? Aslında farkında olmadan kaçıyor olabilir misin? Zihnimiz, hoş olmayan duygularla yüzleşmek yerine, dikkatimizi dağıtacak yollar aramaya programlıdır. Stanford Üniversitesi’nden yapılan bir araştırmaya göre, beyin rahatsız edici bir durumla karşılaştığında "kaç ya da savaş" tepkisini harekete geçirir. Ancak burada üçüncü bir seçenek daha vardır: Duyguları dönüştürmek! Kaçmak mı? Yoksa Özgürleşmek mi? Gerçek özgürlük, duygularından kaçmak değil, onlarla yüzleşebilmektir. Çünkü duygular kaçtıkça büyür, bastırıldıkça daha da yoğunlaşır. 🛑 Dur!👀 Gözlemle!🔎 Hisset! Rahatsız edici duyguların bedeninde nasıl bir etki yarattığını fark et. Boyutlarını, yoğunluğunu, sıcaklığını, hatta dokusunu hissetmeye çalış. 💡 Nörobilim uzmanları, duyguların gözlemlendiğinde ve tanımlandığında, beynin Amigdala bölgesindeki aktivitenin azaldığını keşfetmiştir. Bu da korku, kaygı ve stresin fiziksel olarak zayıflamasına neden olur. Yani, sadece farkına vararak bile o duygunun etkisini hafifletebilirsin! Şimdi, derin bir nefes al… Ve o duygunun gitgide çözülmesine izin ver. Hiçbir Duygu Sonsuza Kadar Sürmez! ⏳ Duyguların geçici olduğunu unutma. Hiçbir duygu, ona gösterdiğin samimi ilgiye dayanamaz. Onu görmezden gelmek yerine kabul ettiğinde, iz bırakmadan yavaş yavaş dönüştüğünü fark edeceksin. Yapılan bir psikolojik çalışmada, katılımcılardan olumsuz duygularını bastırmaları istenmiş ve bu durumun stres seviyelerini artırdığı görülmüştür. Öte yandan, duygularını olduğu gibi kabul eden kişilerin stres seviyeleri düşmüş ve genel olarak daha iyi hissettikleri gözlemlenmiştir. Yani, duygularını kabul etmek, seni zayıf değil; aksine daha güçlü yapar! 💪 Duygularını Harekete Geçirici Bir Güce Dönüştür! ⚡ Duygularını kontrol etmek zorunda değilsin, çünkü bu onları bastırmak anlamına gelir. Onları eyleme dönüştürmeyi öğrenmelisin!
0
0
Bir gün her şey giderse, geriye senden kim kalır?
Sahip olduğun ama hayatın boyunca varlığını hiç önemsemediğin şeyler var mı sence? Belki bedeninden bir parça🦵🦶💪✋ Belki hayatında oldukça önemli bir insan 👩‍❤️‍👨 Belki bir yetenek 🎶 Belki de seni “sen” yaptığını düşündüğün bir rol 🎭 Peki hiç düşündün mü: 👉 Gören gözlerin, duyan kulakların, yürüyen bacakların bir gün seni terk etse — kim olurdun? “Niye düşüneyim ki, sonuçta varlar!” diyebilirsin. Ama işte, var olan her şeyin içinde yok olma ihtimali gizlidir. Ve biz genellikle o ihtimale bakmamayı seçeriz... çünkü bakmak, korkuya dokunmaktır. 😶‍🌫️ İçsel sistemimiz bizi kaygıdan korumak ister — bu yüzden “kaybetmeyi düşünmemeyi” öğretir bize. Ancak bu, farkındalığın önüne çekilmiş bir sis perdesidir. 🌫️ O sisin ardında asıl körlük saklıdır: 🌀 Ruhun uyuşur. 🌀 Bilincin daralır. 🌀 Benliğin, sahip olduklarının gölgesinde erir. Sahip olduklarımızla kurduğumuz bağı fark ettiğimizde ise o bağın altında gizlenen korkuya da dokunuruz. Ve o anda, içimizdeki şükran filizlenmeye başlar. Hayatını kazandığını düşündüğün işine, belki bir insana ya da bir role tüm varlığını adadığını düşün. Bir gün o iş biter, o insan gider, o rol elinden alınır. Bir dansçının bacaklarını, bir müzisyenin kulağını, bir annenin evladını kaybetmesi gibi…Geriye ne kalır? Koca bir boşluk ve belki de ilk kez yüzleştiğin çıplak bir benlik. Antik Stoacılar, insanın sahip olduklarına değil, onları kaybetmeye hazır olmasına göre özgürleştiğini söylerdi. Epiktetos der ki: “Bir şeyi seviyorsan, onu ölümlü olduğunu bilerek sev.” Bu, sevgiyi küçümsemek değil, ona hak ettiği farkındalıkla yaklaşmaktır. Tasavvufta ise bu farkındalık “nefs terbiyesi” olarak tezahür eder: Sahip olduklarını zihninde ve kalbinde “önceden kaybetmek”…Çünkü bir şeyi kaybettiğinde, aslında yalnızca ona yüklediğin anlamı kaybedersin — özünde sen, oradadır hâlâ. Kadim öğretiler bu yüzleşmeyi bilerek yaşatır insana. Tasavvufta çilehaneler, Uzak Doğu’da körlük inzivaları… Sahip olduklarını kaybettiğini hayal ettiğinde, onlara yüklediğin anlamın maskesi düşer. O zaman anlarsın: Sahip oldukların sen değilsin. Ve bu fark ediş, seni hem kaybın acısına hem de varlığın mucizesine hazırlar.
Bir gün her şey giderse, geriye senden kim kalır?
1-16 of 16
powered by
Auroria
skool.com/auroria-6387
Kendi dönüşümünün uzmanı ol! Kendini keşfet, şifalan ve hayatını değiştir. Hemen "Join" ile ücretsiz topluluğa katıl! 🌟
Build your own community
Bring people together around your passion and get paid.
Powered by